ARİSTOTELES'İN "POETİKA"SINA GÖRE "MACBETH"
- Yusuf Sincar

- 7 Eyl
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Eyl

Öz
Bu çalışmada, bir tragedya veya şiirin nasıl olması gerektiğinin kurallarını ortaya koyan Aristoteles’in ‘Poetika’ isimli eseri temele alınarak; William Shakespeare’in ‘Macbeth’ isimli tragedyasının söz konusu ölçülere ne ölçüde uyduğu incelenecektir. En temelde sanatı bir “taklit” (mimesis) ve özelde ise tragedyayı “soyluların taklidi” olarak gören Aristoteles, Poetika isimli eserinde ortaya koyduğu ölçüler ile William Shakespeare’i de etkilemiş olmalı ki, Shakespeare söz konusu eserinde bu ölçülerin pek az dışına çıksa da çoğunlukla bu ölçülere bağlı kalmıştır.
Tragedyanın en temel ereğinin korku ve acıma duyguları uyandırarak okuyucunun, dinleyicinin veya izleyicinin söz gelimi günah çıkarması veya arınması (katharsis) yoluyla ahlaki bakımdan iyileşmesi olduğunu vaaz eden Aristoteles’e bağlı kalan Shakespeare, Macbeth isimli tragedyasında korku ve acıma türünden duygulara çokça yer vererek okuyucu etkilemiş ve eser klasikler arasındaki yerini almıştır.
Anahtar Kelimeler: Poetika, Aristoteles, Shakespeare, Macbeth, Tragedya, Katharsis, Mimesis
Abstract
In this study, based on Aristotle's work called 'Poetics', which reveals the rules of how a tragedy or poem should be; It will be examined to what extent William Shakespeare's tragedy 'Macbeth' complies with these criteria. Aristotle, who basically sees art as an "imitation" (mimesis) and specifically tragedy as "the imitation of nobles", must have influenced William Shakespeare with the standards he put forward in his work Poetics. Although Shakespeare went slightly beyond these standards in his work, he mostly adhered to these standards. remained. Shakespeare, who adhered to Aristotle, who preached that the main purpose of tragedy is to arouse feelings of fear and pity and to improve the reader, listener or spectator morally, for example through confession or purification (catharsis), influenced the reader by giving a lot of space to emotions such as fear and pity in his tragedy called Macbeth. and the work has taken its place among the classics.
Key Words: Poetics, Aristotle, Shakespeare, Macbeth, Tragedy, Catharsis, Mimesis
Giriş
Geçmişte daha çok tragedyalar, oyunlar, ağıtlar ve dini ritüellerle gerçekleştirilen arınma (katharsis) günümüzde bunlara teknolojinin gelişmesiyle birlikte daha modern araçlar da eklenmiştir. Günah çıkarmalar, ilahiler, arabesk şarkılar, şiirler, dramatik filmler ve daha birçok araç vasıtasıyla insan, arınma yoluna giderek mutlu olmak istemiştir. Zaten insanlık tarihi boyunca insan, daima mutluluğun peşinden koşan bir varlık olagelmiştir. Bu realiteyi Nikomakhos’a Etik isimli eserinde (Aristoteles, 2019: 28) ortaya koyan Aristoteles, mutlu olmanın yollarından birinin de “sanat” olduğunu vaaz ederek, “Poetika”sını yazmıştır. Bu bakımdan denilebilir ki, Aristoteles’in Poetika isimli eseriyle gerçekleştirmiş olduğu şey; Nikomakhos’a Etik eserinde ortaya koyduğu ‘mutluluk’ amacının gerçekleşme yollarından birini göstermektir. Peki insanın sanat yoluyla mutlu olması nasıl mümkün olacaktır? Nasıl ki ağır yükler taşıyan bir insan yüklerinden kurtulduğu vakit rahatlıyorsa ve rahatlamak insanı mutlu ediyorsa, aynı şekilde sanat da insanı yüklerinden kurtarmak suretiyle rahatlatmalı ve dolayısıyla mutlu etmelidir. Bu zeminden hareketle Aristoteles, bir taklit (mimesis) olarak gördüğü sanatın türlerinden biri olan “tragedya” üzerinden bir rahatlama, boşalma veya arınmanın (katharisis) nasıl gerçekleşeceğini vaaz edecektir.
Peki tragedya nedir ve Shakespeare’in Macbeth’i bir tragedya mıdır? Kanaatimce birçok insan Macbeth’in bir tragedya olduğundan habersiz, sadece Shakespeare’in bir tiyatro oyunu olarak görmektedirler. Yunanca tragos (keçi) ve oidie (şarkı) kelimelerinin bir birleşimi olan tragedya veya trajedi, kelime kökeni bakımından ‘keçilerin şarkısı’ olarak Türkçeye çevrilebilir. Bu bakımdan, antik yunanda dini ritüellerde ve genellikle bir tiyatro olarak sahnede sergilenen bir şarkı veya şiir türü olan tragedya, genellikle trajik kaderleri olan kişilerin ıstırap yüklü sonlarını işleyen dramatik bir tür olarak karşımıza çıkar. Bu yüzden tragedyadan amaç, Aristoteles’in ifadeleriyle: "...salt bir hikâye (mythos) değildir. Tragedyanın ödevi, uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizlemektir (katharsis)" (Aristoteles, 1963: 22). Öyleyse tragedya, izleyicide duygusal tepkilere neden olmayı amaçlamaktadır. Elbette tragedya her ne kadar bir sahne oyunu olarak izleyiciyi etkilemeyi amaçlasa da Aristoteles'e göre, tragedyanın en önemli özelliklerinden biri, anlatının sahnede oynanmadan da salt bir metin olarak okuyucu üzerinde büyük bir etki ve hazza ulaşabilmesidir. (1963: 84). Keza bir tiyatro oyunu olarak yazılan Macbeth de günümüzde sahnede izlenmesinden çok okunduğu bilinir.
Macbeth, Poetika’daki Ölçülere Uygun Mudur?
Aristoteles’e göre, iyi bir tragedya, ortalamadan daha iyi olan eylemleri, yani soylu kişilerin eylemlerini taklit eder veya etmelidir. (1963: 13-14). Shakespeare, Aristoteles’in koymuş olduğu bu ilkeye aynen uyarak, Macbeth’de İskoçya Kralı I. James ve atalarının hayatlarını referans almıştır. (Shakespeare, 2019: önsöz). Bu bakımdan Aristoteles’e göre, "...tragedyada şairler, gelenekle gelen isimlere bağlanırlar. Bunun nedeni, mümkün olanın aynı zamanda inanılır da olmasında bulunur. (1963: 31). Shakespeare bu konuda da Aristoteles'e bağlı kalmış ve Macbeth oyununun baş kahramanlarından olan İskoçya Kralı Duncan’ın ismini Holinshed tarihinden almıştır. Ayrıca söz konusu tarihte ‘yaşamın oğlu’ anlamına gelen Macbeth ismi de eski İskoç Krallardan alıntıdır. (Shakespeare, 2019: önsöz). Elbette hikâyede geçen diğer tüm isimler atalardan veya soylulardan alıntı olmak zorunda değildir. Söz gelimi Aristoteles de böyle bir şeyi vaaz etmez. Ona göre zaten, "...birçok tragedyada durum hemen hemen aynıdır, onlarda bir veya iki tanınmış isim bulunur, bütün geri kalan isimler uydurmadır." (1963: 31). Görüldüğü gibi hem soyluların taklit edilmesi hem mümkün olanın aynı zamanda yaşanılabilir olması hem de isimlendirme konusunda Shakespeare, Aristoteles’in Poetika ’da koymuş olduğu ölçülere aynen uymaktadır.
Aristoteles’e göre tragedya belirli bir zaman aralığını kapsamalıdır. Buna göre, “tragedya öyküyü, güneşin doğuşu ve batışı arasında geçen zaman içinde tamamlamaya çalışır.” (1963: 21) Bunun nedeni başı, ortası ve sonu olan hikâyelerin zorunlu olarak belirli bir zamanda geçmesi suretiyle izleyici veya okuyucuya bir odaklanma zemini hazırlayıp, hikâyeyi halkın zihnine olabildiğince derli toplu ve anlaşılır sunmaktır. Macbeth trajedisinde de esas olaylar tam olarak bir gün içinde olup bitmektedir. Birinci perdenin hemen girişinde konuşan cadılar bunu, “Gün batmadan biter her şey” (Shakespeare, 2019: 3) sözüyle ifade etmektedirler.
Hikâyede de Macbeth, Kral Duncan’ı gün bitmeden öldürmektedir.
Öte yandan, Poetika’da belirlenen ilkelere göre iyi bir tragedyada “olağanüstü” gerçekleşmelidir. Aristoteles, tragedyanın en etkili elemanlarından biri olarak gördüğü
“olağanüstü” olaylar, korku ve acıma duygusu uyandıran olayları da içine alır. (1963: 32-33). Kanaatimce her ne kadar, Macbeth’in üzerine doğru ormanın yürüyor gibi görünmesi olayı okuyucuda korku (Shakespeare, 2019: 102) ve Macbeth’in, katlettiği yakın arkadaşı
Banquo’nun hayaletini görmeye başlamasıyla delirmesinin okuyucuda acıma (Shakespeare, 2019: 57) duyguları uyandırması kısmen de olsa arınmayı gerçekleştirse de söz konusu olaylar
Aristoteles’in vaaz ettiği ölçüde arınmayı (kahtarsis) gerçekleştirememiştir. Ancak arınmayı “olağanüstü” kavramı gerçekleştiremese de bu ereği Aristoteles’in “acı veren hareket” dediği şey gerçekleştirecektir. “Acı-veren hareket, yıkıcı, ıstırap verici bir harekettir; örneğin sahnede seyircinin gözü önünde öldürmeler, maddi ıstırap halleri, yaralamalar ve daha bu çeşitten şeyler." (1963: 35). Söz konusu öldürmeler elbette sıradan öldürmeler olmayacaktır. Bu hareketlerin gerçekten acı olması için birkaç özellik daha olması lazım gelir. "...acı verici bir hareket, birbirleriyle akraba [dost] olan kişiler arasında meydana gelirse, örneğin kardeş kardeşi, oğul babayı, ana oğlu veya oğul anayı öldürür veyahut bu niyeti besler veya bu çeşitten bir şey yaparsa, işte bu hareketler, tragedyanın araması lazım gelen hareketlerdir." (1963: 40).
Öyle olmasaydı her öldürmenin acı verici olması gerekirdi ancak her öldürmenin acı verici olmadığını biliyoruz. Örneğin, Kral Duncan’ı akrabası (amcaoğlu) ve en yakın dostu olan Macbeth öldürür. Yine Macbeth’in en yakın dostu olan Banquo da Macbeth tarafından öldürülür ve Macbeth’i de en yakın dostlarından biri olan Macduff öldürecektir. (Shakespeare,
2019: 105-106). Seyircinin gözleri önünde gerçekleşen bu öldürmeler, Aristoteles’in “acı veren hareket” dediği kavrama uygun düşmektedir. Özellikle Kral Duncan, Aristoteles’in bir “ara durum” dediği karaktere uygun düştüğü için, onun ölümü korku ve acıma duygusu uyandırmaktadır. Aristoteles’e göre iyi bir tragedyada ne erdemli kişiler mutluluktan felakete ne erdemsiz kişiler felaketten mutluluğa ve mutluluktan felakete düşmelidir. Bu türden olaylar ne korku ne de acıma uyandırır. Çünkü “...acıma, layık olmadığı halde ıstıraba uğramış bir kimse karşısında duyulur; korku da ıstırabı çekenle kendi aramızda bir benzerlik bulmamızdan doğar." (1963: 37). Peki karakterin bahtı nereden nereye bir yol izlemelidir? Geriye bir seçenek kalıyor; “ara durum”. "Bir erdem ya da dürüstlük örneği (abidesi) olmasa da kötü huyları ya da acımasızlığı yüzünden değil, bir yanılgı yüzünden yıkıma sürüklenen bir adam; büyük bir üne sahip, büyük bir mutluluk içinde yaşayan...” (1963: 44-45) sözleriyle ‘ara durum’u açıklayan Aristoteles’in bu tanımına Kral Duncan uygun düşer. Gerçekten de Kral Duncan ne bir dürüstlük abidesi ne de kötü bir insandır. Zaten kötü huyları yüzünden de hayatı felakete doğru sürüklenmez. Onun hayatının felakete doğru sürüklenmesinin nedeni sadece bir yanılgıdan ibarettir. Amcaoğlu Macbeth’e çok güvenmiştir. Ancak bir başka açıdan söz konusu öldürmeler, Aristoteles’in “korkunç” hareket olarak nitelediği ölçülere uymaz. Buna göre korkunç hareket dört şekilde olur: Korkunç hareket ya kurbanın kim olduğu bilindiği ya kurbanın kim olduğu bilinmediği ya kurban katledilmeden önce kurbanın kim olduğunun öğrenildiği, ya da kurbanı katlettikten sonra kim olduğunun öğrenildiği hareketlerdir. Aristoteles’e göre bu imkanlar arasında en etkili olanı, kurbanı katletmeden hemen önce kim olduğunun öğrenilmesidir. Örneğin Kresphontes'de Merope, öz oğlunu öldürmek niyetindedir, ama öldürme hareketine girişmeden (önce) onu tanır. (1963: 41-42). Macbeth’de ise öldürülen kurbanlar daima tanınmakta olduğu için burada bir arınma (katharsis) istenilen ölçüde sağlanamamıştır.
Peki hikâyenin baş karakteri olan Macbeth’in hayatı nereden nereye sürüklenmiştir? Macbeth’in kaderi söz konusu trajediyi karşılamaktan ne uzak ne de yakındır. Çünkü Macbeth kendi halinde bir savaşçıyken, istemediği halde cadılar ve karısı Lady Macbeth’in dolduruşuna
gelerek Kral Duncan’ı öldürmek işine girişmiştir. Macbeth böyle bir ihanetten kaçınmak istediği şöyle dile getirir:
Kalsın bu iş, gitmeyelim daha ileri.
Şana şerefe boğdu beni. Halk arasında,
Dört bir yanda, öylesine ün saldım ki şimdi, Taze taze tadalım bunu, bayatlamadan.
Yeter, sus artık! Bir insana yaraşan
Her şeyi yapmaya varım. Ondan ötesini yaptım mı, İnsan olmaktan çıkarım. (Shakespeare, 2019: 23).
Görüldüğü gibi Macbeth, istemeyerek bahtını değiştirmektedir. Ancak bir kez Kral kanı eline bulaştıktan sonra artık tüm kötülükleri isteyerek yapacaktır. Bu bakımdan Macbeth’in iki kez değişen kaderi, ilk olarak erdemli birinin mutluluktan felakete sürüklenen hayatına örnek verilebilir. İkinci baht dönüşünde ise erdemsiz birinin mutluluktan felakete dönüşmesine örnek gösterilebilir. İki tür de acıma ve korku duygularına yol açacak kadar arınmayı gerçekleştirmeyecektir.
Öte yandan, Aristoteles karakterin “tutarlı” olması gerektiğini vaaz eder. "Tutarlı olmayan karaktere bir örnek, Iphigeneia Auliste'dir, çünkü (hayatı için) yalvaran Iphigenia, daha sonraki (hayatını gönül rızası ile feda eden) Iphigenia'ya hiç benzemez." (1963: 44). Shakespeare ise Macbeth isimli baş karakteri tutarsız biri olarak resmetmiştir. Örneğin Macbeth eşine mektup yazdığında kralı öldürmek istediğini ifade eder. Ancak eve geldikten sonra, iyi yürekli
Duncan’ı öldürmesi için hiçbir sebebin olmadığını ifade ederek kendisiyle tutarsız bir karaktere bürünür. (Shakespeare, 2019: 22-23).
Bir başka ilke ise Aristoteles'e göre iyi bir tragedyada olması gereken özelliklerden birisi de hikâyenin çift yanlı değil de tek yanlı bitmesidir. Hikâyenin çift yanlı bitmesi daha çok komedyaya özgüdür. Örneğin hikâye boyunca düşman olan tarafların sonunda dost olması ve hikâyenin öyle bitmesi bir tragedyaya yakışmaz. Çünkü korku ve acıma uyandırmaz. Korku ve acıma uyandırması (katharsis) için hikâyenin tek yanlı bitmesi ve bir tarafın diğerine üstün gelmesi gerekir. (1963: 37-39). Shakespeare de tragedyasını çift yanlı değil, tek yanlı bitirerek yukarıdaki Aristoteles’in ölçülerine sadık kalmıştır. Çünkü sonunda Macbeth öldürülmüş, cadıların kehaneti gerçekleşmiştir.
Sonuç
Sonuç olarak ortaya konmuştur ki, Shakespeare Macbeth isimli oyununu yazarken büyük ölçüde Aristoteles’in Poetika’sına bağlı kalmıştır. Öyle ki, kullandığı dilden karakterlerin özelliklerine ve hikâyenin özünden hikâyenin yapısına kadar birçok yerde Poetika’nın izlerine rastlamaktayız.
Platon’un taklit (mimesis) sanatını yermesine karşılık Aristoteles temel insani bir etkinlik olması bakımından sanata karşı olumlu bir tavır geliştirir. Bu temel insani etkinliğin bir yarardan beslendiğini düşünen Aristoteles bu yararın insanların ahlaki bakımdan iyileşmesine olanak sağlayan arınma (katharsis) ile ilişkilendirir. Çünkü sıradan halkın hayatlarında soylularda olduğu gibi büyük olaylar olmadığı için; onlarda çok büyük korku ve acıma duyguları uyanmaz. Bu türden güçlü bir arınmadan nasipsiz olan halk, iyi ozanların yazdığı tragedyalarla arınmayı, boşalmayı, rahatlamayı sağlayacaktır. Çünkü halkın ahlaki bakımdan iyileşmesi, Aristoteles’e göre iyi bir sitenin ön koşullarından biridir.
Kaynakça
Aristoteles, (2019). Nikhomakhos’a Etik (Çev. Furkan Akderin), İstanbul: SAY yayınları.
Aristoteles, (1963). Poetika (Çev. İsmail Tunalı). Remzi Kitabevi.
Shakespeare, W. (2019). Macbeth. (Çev. Sabahattin Eyüboğlu). Kültür Yayınları.









Yorumlar