Friedrich Schelling'in Sanat Felsefesi ve Albrecht Dürer'in Adem ve Havva [Gravür] Eseri Arasındaki İlişki
- Yusuf Sincar

- 7 Eyl
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Eyl
ÖZET
Bu çalışmamız kapsamında Schelling'in sanat felsefesindeki özne-nesne veya doğa-insan birliği ile Albert Dürer'in Adem ve Havva eserindeki doğayla iç içe olan insan, hatta doğanın bir parçası gibi resmedilen insan figürü arasındaki benzerlikler incelenecektir. Söz konusu iki anlayış arasındaki ilişki incelenmeden önce Schelling'in sanat felsefesi ve Dürer'in sanat eseri hakkında genel bilgiler verilecek, daha sonra da söz konusu iki anlayış arasındaki düşünce birliği analiz edilecektir. Söz gelimi Dürer, bir ve aynı düşünceyi veya hakikati bir sanat eseri ile ifade etme yolunu seçerken; Schelling aynı düşünce ve hakikati sanat felsefesi ile bizlere aktarmaktadır. Biz de bu soruşturmamızda, genel anlamda Schelling ve Dürer'in bir ve aynı düşünceyi ifade etme yolları farklı olsa da; istikametlerinin bir olduğunu göstermeye çalışacağız. Ancak bu incelememizde Dürer'in sanat eserine kendimizden felsefi bir anlam vermeyeceğiz çünkü Schelling'in de dediği gibi, bunu ancak Tanrı yapabilir. Bizim amacımız ise; sanatta veya sanat eserinde gizlenen hazineyi veya anlamı, bütünsel bir paradigmayla inceleyip açığa çıkarmak olacaktır.
Albrecht Dürer'in Adem ve Havva [Gravür] Eseri
Rönesans döneminde yaşamış olan Alman ressam Albert Dürer'in 1504 yılında Garvür tekniğiyle yapmış olduğu Adem ve Havva eseri, insanın gerçek vücut ölçülerine uygun yapılmış ilk eser olması bakımından önemlidir. Öte yandan Dürer yapımını dört yılda bitirdiği iç içe geçmiş binlerce çizgiden oluşan bu resmi Avrupanın her yanında satılması için ticari bir mal olarak hazırlamıştır.

Söz konusu eserimizi incelediğimide göreceğimiz ilk şey eserin isminden de anlaşılacağı gibi semavi dinlerde ilk insanlar olarak bilinen Adem ve Havva figürleridir. Dürer Ortaçağın ideal kadın ve erkek vücudunu yansıtmaları bakımından, Adem'i kaslı, güçlü ve kuvvetli resmederken; Havva'yı çocuk duğurmaya elverişli bir vücut yapısıyla iri bir kalça, küçük göğüsler ve Adem'den daha açık bir ten rengi ile çizmişir. Öte yandan semavi dinlerde Havva'nın Adem'e yasak meyveyi vermesi olayı cennette geçmesine rağmen söz konusu eserin tasvir edildiği mekan bir cennet bahçesinden çok, dünaydaki bir ormanı anımsatmaktadır.
Eserimize daha ayrıntılı baktığımızda, sağ üst köşede uçurumun ucunda duran bir dağ keçisi, sağ alt köşede oturan bir öküz, Havva'nın sağ bacağının arkasında oturan bir tavşan, kuyruğunu Havva'nın sağ bacağına dolamış bir kedi, Ademin iki ayağının arasında duran bir fare, hemen arkalarındaki ağaçların arasında yürüyen bir geyik, Havva'nın eline yasak meyveyi veren bir yılan, Ademin sağ elinde tuttuğu üvez ağacının dalı üstünde oturan bir papağan ve dala asılmış bir tabela görürüz. Tabeladaki yazıda ise Dürer latince şöyle yazmıştır: ''Nürnbergli Albrert Dürer bunu 1504te yaptı.''
Friedrich Schelling'in Sanat Felsefesi
Büyük ölçüde Spinoza, Kant ve Fichte'den etkilenen Schelling, doğa felsefesi ve sanat felsefesine yönelik düşünceleri ile Alman idealizmi ve Alman romantizmi olarak bilinen ekollerin içinde kilit rol oynayan önemli bir filozoftur. Onun kilit bir filozof olmasının başlıca nedeni, doğa felsefesi ile sanat felsefesi arasında kurduğu ilişkide yatmaktadır. Çünkü Schelling, doğa felsefesini nesneden hareketle, sanat felsefesini ise özneden hareketle ortaya koyduktan sonra; estetik idealizmle veya sanat felsefesi ile doğa ve sanatı birleştirmiştir.
Kant'ın fenomen-numen ve Descartes'ın zihin-beden düalizminde insanın iki farklı töz olarak görülmesinin ötesinde, karşımıza çıkan bir başka sorun; bu düalist anlayışın insan ve doğa arasında bir yarılmaya yol açmasıdır. Bir bakıma insan doğanın bir parçasıyken, doğanın karşıtı haline gelmişti. İmmanuel Kant'tan sonra gelenler ise, ya bu iki dünyayı birleştirmek istemiş ya da birini diğerine feda etmişlerdir. Schelling ise söz konusu ayrımı ortadan kaldırmış; doğa ve insanı estetik aracılığıyla bir ve aynı kılmak istemiştir. Schelling yazmış olduğu Transandantal İdealizm Sistemi kitabında aslında tüm amacının, 'özne ile nesnenin özdeşliği' olduğunu belirtir.
Hegel özne ve nesne arasındaki gerilimin çözümünü her şeyi ideada birleştirmekte bulmuştur. Schelling ise, özne ile nesne arasındaki gerilimin çözümünü doğa ve insanın birleştiği alan olarak sanat eserinde bulmuştur. Söz gelimi Schelling, nesne (doğa) ile öznenin (insan) özce bir olduğunu, birinin diğerine bir önceliğinin söz konusu olmadığını söyler. Yani insan ile ağaç bir ve aynı şeydir. Bu bakımdan, Schellingle birlikte estetik güzelliğin odağı doğadan sanata doğru evrildiği söylenebilir. Bunun nedeni ise doğa ve tanrı merkezli dünya anlayışından, 19. yy ile birlikte insan merkezli dünya anlayışına geçilmiş olunmasıdır.
Schellinge göre sanat eseri hakikatin kendisidir. Bu bakımdan, filozofun sanat eserinde ortaya koyması gereken şey mutlak güzeli yakalamaktır. Filozof mutlak güzeli yakaladığı zaman, felsefenin peşinden koştuğu hakikatin bir ideasın da yakalamış olacaktır. Yani hakikat, sanat eserinde kendini göstermiş olacaktır. Nasıl ki bilimde, doğayı anlama hamleleri doğanın sırlarına nüfüz etme yoluyla hakikatin açığa çıkarılması amaçlanıyorsa, aynı şekilde sanat felsefesinde, sanatı anlama hamleleri sanatın sırlarına nüfüz etme yoluyla hakikatin açığa çıkarılması amaçlanmalıdır. Söz gelimi hakikatin bir yönü, sanat eserinin içinde, filozof tarafından gün yüzüne çıkarılmayı beklemektedir.
Schelling'e göre doğadaki akıl, akıldaki doğadan önce gelir. Ama Schelling'in amacı doğadaki akıl veya nesnedeki özne ile akıldaki doğa; yani öznedeki neseyi birleştirmektir. Bu da sanatla olacaktır. Yani doğada gördüğün ağacı resmederken hem doğadan hem de kendinden bir şeyler katmış olursun, bu da özne ve nesnenin birleşimi demektir. Öte yandan sanatın içinde her şey vardır; doğa neyse sanat da odur. Sonuç olarak, Schellinge göre insan doğayla birlikte var olur. Bu var oluşun en güzel şekilde ifade ediliş şekli ise; sanattır. Doğayı tasvir etmek, bir anlamda Schellinge göre, kendini/insanı tasvir etmek demektir. Çünkü insan ve doğa aynı şeydir; özne ve nesne birdir.
Dürer'in Eseri ve Schelling'in Felsefesi Arasındaki İlişki
Resme bakıldığında Dürer sanki yüzyıllar öncesinden bize sesleniyor veya biz Dürer'e yüzyıllar sonrasından sesleniyoruz gibi gelmektedir. Başka bir deyişle Dürer sanki yaptığı bu resmi nasıl yorumlamamız gerektiğini veya bizim resme bakarak bizzat kendimizi nasıl yorumlamamız gerektiğini biliyor gibidir. Çünkü her sanat eseri insanın iç dünyasının bir yansıması olmasının yanı sıra; insanın eser hakkında yaptığı her yorum da insanın iç dünyasının bir yansımasıdır. Bu bakımdan öznenin nesneyi yorumlaması değil, öznenin özneyi veya nesnenin nesneyi yorumlaması söz konusudur desek sanırım Schelling'in anlayışına paralel bir şey söylemiş oluruz.
Söz gelimi Dürer'in bu eseri, sadece Adem ve Havva'nın hikayesi değil, aynı zamanda doğanın ve insanlığın da hikayesidir. Çünkü dinler tarihi aynı zamanda doğanın ve insanlığın tarihidir. Başka bir deyişle, insan doğada var olmuştur yani insanda doğa vardır, ancak doğa da insan düşüncesinde var olmuştur yani doğa da insanda vardır. Yani hem doğada insan, hem de insanda doğa vardır. Öte yandan hem sanatta insan ve doğa vardır, hem de insan ve doğada sanat vardır. Bu anlayış bir bakıma Schellingçi bir ifadeyle, İnsan ve doğa arasındaki ayrımın sanat eserinde birliğe ulaşması gerçeğini yansıtır.
Cennette geçtiği bilinen Adem ve Havva kıssasında Dürer'in bizi cennet bahçesi bir yerde gezdirmesinin veya bizim resmi izlerken cennet bahçesi bir yerde geziyormuş gibi hissetmemizin nedeni; izlediğimiz şeyin bizden başka bir şey olmadığı gerçeğidir. Zaten Schelling de bize, nesne (doğa) ile öznenin (insan) özce bir olduğunu, birinin diğerine bir önceliğinin söz konusu olmadığını söylemiyor muydu? Dürer'in eserinde hangi objenin diğerinden farklı olduğu veya birinin diğerinden üstün olduğu söylenebilir? Resimde doğa ve insan o kadar iç içe geçmiştir ki, yapay olan hiçbir şeye rastlayamıyoruz. Örneğin, tıpkı resimdeki diğer canlılar gibi Adem ve Havva'nın üzerinde elbiseleri yoktur, bunun da ötesinde doğa ve insan o kadar iç içe geçmiştir ki Adem ve Havva'nın cinsel bölgeleri Onların herhangi bir hamlesi olmadan tamamen doğal olarak ağaç dalları ile kendiliğinden kapatılmıştır. Öte yandan dikkatlice bakıdığında ağaçların arkasında yürüyen geyiğin ön ayaklarının sanki ağacın gövdesinin birer parçasıymış gibi resmedilmiş olması oldukça hayranlık verici olmasının ötesinde Schelling'in birlik anlayışı ile oldukça tutarlıdır.
Farenin kaçmadan kedinin yanında durduğu hatta kedi, fare ve diğer hayvanların kaçmadan Adem ve Havvanın yanında rahatça oturduğu; bunun da ötesinde, yılan ve insanın işbirliği yaptığı bir sanat eseri ortaya koyarak doğa ve insan arasındaki birliği bir sanat eserinde vücuda getiren Dürer ile; aynı düşünceyi kendine has felsefi yöntemiyle; bu defa oyma, çizgi, boya veya resimle değil; kavramlarla ortaya koyan Schelling arsında bir fark var mıdır? Özne ve nesenin veya doğa ve insanın bir ve aynı şey olduğunu; doğa ve insan arasındaki yarılmanın sanatla giderilebileceğini felsefi bir dille ifade eden Schelling ile; bu anlayışı bir sanat eserinde vücuda getiren Dürer arasındaki uyum hayranlık verici değil midir? Öte yandan Dürer'in eserdeki her hayvanı, çeşitli insan mizacının birer yansıması olarak resmetmesi; doğa ve insanın, birbirinin tamamlayıcısı veya birbirlerinin bir parçası olduğu ve bir ve aynı şey olduklarının bir kanıtı değil midir? Mesela Erwin Panofsky'e göre papağan bilgeliği, kedi zalimliği, geyik melankoliyi, tavşan duygusallığı ve öküz de uyuşukluğu temsil eder. Son olarak yılan da ihaneti temsil etmek durumundadır. Bu niteliklerin hepsinin insanda mevcut olması insanın doğa, doğanın da insan olduğu anlamına işaret eder.
Sonuç
Sonuç olarak, Schellinge göre insan doğayla birlikte var olur. Bu var oluşun en güzel şekilde ifade ediliş şekli ise; sanattır. Doğayı tasvir etmek, bir anlamda Schellinge göre, kendini/insanı tasvir etmek demektir. Çünkü insan ve doğa veya özne ve nesne bir ve aynı şeydir. Dürer, aynı düşünceyi bu defa felsefi kavramlarla değil, kendine has yöntemiyle doğa ve insanın birliğini temsil eden bir eser vücuda getirerek ortaya koymuştur. Özne ve nesenin veya doğa ve insanın bir ve aynı şey olduğunu; doğa ve insan arasındaki yarılmanın sanatla giderilebileceğini felsefi bir dille ifade eden Schelling ile; bu anlayışı bir sanat eserinde vücuda getiren Dürer arasındaki uyumun hayranlık verici olduğunu, söz konusu çalışmamızda, bütünsel bir paradigmayla inceleyerek ortaya koymaya çalıştık. Ancak bize hayranlık veren söz konusu eser bir başkası için bir anlam ifade etmeyebilir çünkü genel anlamda sanatın bütünselliğinin bize ne ifade ettiğinin farkında olmayan biri için; sanat eserinden aldığımız zevk ile herhangi bir duyudan aldığımız zevk arasında bir fark olmayacaktır. Bir bakıma söz konusu bütünselliği yakalayamamış biri için su içmekten aldığımız zevk ile Dürer'in tablosunu incelerken aldığımız zevk aynı sıradanlığı paylaşacaktır.
Kaynaklar:
Sanat Felsefesi ders notları
Schelling Sanat Felsefesi kitabı doğu batı yayınları
Wikipedia









Yorumlar