top of page

FELSEFEDE TANRI KANITLAMALARI

  • Yazarın fotoğrafı: Yusuf Sincar
    Yusuf Sincar
  • 7 Eyl
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 9 Eyl

FİLOZOFLAR
FİLOZOFLAR
Giriş: Tanrı Tartışmaları

Tüm mahlûkatı yaratan mükemmel bir yaratıcının var olup olmadığı sorusu tarihsel olarak çok geniş bir arka plana sahiptir ve genelde felsefe, din, bilim ve metafizik gibi alanlarda tartışılmıştır. Bu bağlamda insanlık tarihinde, yaratıcının varlığına dair çeşitli görüşler ve argümanlar ortaya atılmıştır.

Teizm, deizm, ateizm ve agnostisizm gibi kavramlar bu tartışmalar neticesinde ortaya çıkan ve en fazla bilinen fikir akımlarıdır. Teizm, bir tanrının var olduğunu savunmakla birlikte mahlûkatla iletişim kurduğunu, ona ilham ettiğini ve mahlûkları için kurallar koyduğunu vaaz eder. Deizm, bir tanrının var olduğunu ancak yarattıklarına müdahale etmediğini savunur. Agnostisizm ise yaratıcının bir bilgi konusu olduğunu ve bizim bilişsel yetersizliğimizden dolayı onun hakkında hiçbir bilgiye sahip olamayacağımızı ileri sürerek onun varlığının bilgi değil inanç konusu olduğunu vaaz etmişlerdir. Bu bağlamda “yaratıcının var olup olmadığını bilmiyorum ancak var olduğuna inanıyorum” diyen agnostikler “agnostik-teist” olarak tanımlanırken, “yaratıcının var olup olmadığını bilmiyorum ancak var olduğuna da inanmıyorum” diyen agnostikler ise “agnostik-atesit” olarak tanımlanmıştır.    

Ateizm ise tanrının varlığını reddedenlerin ortaya attığı bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda ateistler, doğa olaylarını açıklamak için modern bilim temelinde gözleme dayalı yöntemler kullanıldığını ve bilimin bakış açısına göre, bir yaratıcının bilimsel olarak henüz kanıtlanmadığını, bundan dolayı da inanmak için hiçbir sebebin olmadığını ileri sürerek yaratıcıyı reddettiler. Böylelikle mükemmel bir yaratıcının varlığını kanıtlayabilmenin sadece ve sadece bilimsel delillere bağlı olduğunu ileri sürdüler.  

Buna karşılık, mükemmel bir yaratıcının var olduğunu kabul edenler (teistler veya deistler) çeşitli kanıtlama yollarına gittiler. Bunlardan en fazla bilinen dört argüman vardır. Biz bu dört argümanı kısaca sunmakla birlikte, özellikle bir tanesi (sonuncusu) üzerinde duracağız.


  • Tanrı Kanıtlamaları

İlk argüman “Kozmolojik Argüman” olarak bilinir. Bu argüman, evrenin varlığını ve doğasını açıklamak için kullanılır. Buna göre evren varsa, evreni yaratan da vardır; dolayısıyla kozmosun varlığının bir ilk nedeni olmalıdır ve bu ilk neden bizzat yaratıcının kendisidir. Çünkü yaratmakta sonsuz geriye gidiş (teselsül) imkânsızdır bu yüzden bir ilk nedenin olması zorunludur.

Kozmolojik argümanın savunucuları arasında İmam Gazzali, Aquinalı Thomas, İbni Sina ve Farabi bulunur. Bu düşünürlerin her biri bu argümanı kendilerine has birer yöntemle savunmuştur. Örneğin Gazzali yöntem olarak Hudüs Delili’ni, Aquinalı Thomas Beş Yol Delili’ni, İbni Sina ve Farabi ise İmkan Delili’ni kullanmışlardır.

İkinci argüman “Teleolojik Argüman” veya “Düzen Argümanı” olarak da bilinir. Bu argüman ise kısaca, evrende bir düzenlilik ve amaçlılık olmasından yola çıkarak; hiçbir düzenin kendiliğinden olamayacağını bu yüzden de bir düzen verici olarak Allah’ın olması gerektiğini savunur. Bu argümanın en ham hali veya kökleri (M. Ö 384) Aristoteles’e kadar dayansa da en olgun halini Bediüzzaman Said Nursi’nin risalesinde buluruz. Said Nursi bunu "Nasıl ki madrup, elbette dâribe delalet eder. Sanatlı bir eser, sanatkârı icab eder” ifadeleriyle vaaz etmiştir.

Üçüncü argüman “Ahlak Argümanı” olarak bilinir ve genellikle Alman filozof Immanuel Kant (1724-1804) ile özdeşleşmiştir. Buna göre insan, daima mutlu olmayı arzulayan bir varlıktır. Fakat mutlu olmanın yolu da ahlaklı olmaktan geçmektedir. İnsan ahlaklı olduğunda, aynı zamanda en yüksek iyiye ulaşacaktır. Ancak mevcut maddi dünyada ahlakla mutlululuğun bir araya gelmesi oldukça güçtür. Çünkü her şeyden önce insan denen varlık ölümlüdür ve bu yüzden hem en yüksek iyi olarak mutluluğu görebilecek kadar hem de tüm zalimlikleri karşılığında ceza çekecek kadar uzun yaşayamaz. Yani ölümle son bulan bir hayatta mutlak adalet sağlanamaz. Öyleyse dünyada ahlaklı olmanın bir anlamı yoktur çünkü ahlak ile mutluluğun bu dünyada yan yana gelmesi imkansızdır. Ancak bunun çözümü vardır ve bu çözüm için iki kavrama ihtiyaç vardır: Ruhun ölümsüzlüğü ve tanrının varlığı. İnsanın ölümlü olmasından kaynaklanan mutluluğa ulaşamama ve dolayısıyla ahlaklı olamama durumu ruhun ölümsüz olmasıyla çözülür. Ancak bunun gerçekleşmesi için de sonsuz bir yaşamı, ödül ve cezayı vaadeden bir yaratıcı da var olmalıdır. Şimdi bu problematiği tersinden düşünelim:

Bir an için mükemmel bir varlığın var olmadığı düşünülsün, bu durumda ortaya çıkan sonuçlar şunlardır. Öncelikle mutluluğun ve dolayısıyla en yüksek iyi olarak ahlakın gerçekleşmesi düşünülemez. Bu takdirde mümkün olmayan bir şeyi gerçekleştirmek ahlaki bir vazife olamaz. Yani ahlaklı olmamız için hiçbir nedenimiz kalmaz. Bu yüzden en yüksek iyiden vazgeçildiği takdirde ahlak kurallarına göre davranmak tehlikeye düşer. Oysa bu ahlak kurallarına uyulmadığı takdirde insan kendisi karşısında kötü olur. Öyleyse mükemmel bir yaratıcının  varlığı inkar edilmemelidir.

Esas üzerinde duracağımız “ontolojik kanıt” argümanı için gelecek sayıyı bekleyin…

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin

SORGULA VE KEŞFET

© 2035 tüm hakları saklıdır.

ninfelsefe logo png
  • Instagram
  • TikTok
  • Youtube
  • X
bottom of page